
Mudarlılar ve Efendimizin muaveneti
“Allah, karşılık olarak Cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır.” (Tevbe, 111)
“İnananların dertlerini paylaşmayan, müminlerin dertleriyle dertlenmeyen onlardan değildir.” (Hadis-i Şerif)
Gerek Asr-ı Saadet gerekse ışığını o kutlu devirden alan bizim medeniyetimiz “ötekinin derdi ile dertlenme” adına enfes insanlık örnekleri ile doludur.
İşte onlardan birkaç örnek…
Allah (cc) On Katı ile Karşılık Verecek
Hz. Osman (ra) servetini Allah yolunda cömertçe infak edenlerin başlarında gelmiştir hep. Yine bir kıtlık senesiydi ve Şam’dan Hz. Osman’a yüz deve yükü buğday gelmişti. Sahabeler Hz. Osman’ın (ra) etrafını çevirip buğdaydan satın almak istediler. Fakat Hz. Osman (ra) onlara, “Sizden daha yüksek fiyat veren var. Ona vereceğim.” dedi. Sahabeler bu durumu günün halifesi Hz. Ebû Bekir’e (ra) arz ettiler. Hz. Ebû Bekir (ra) kalabalığa, “Beraber Osman’a gidelim ve olayın gerçek yüzünü öğrenelim.” dedi. Hz. Osman’ın (ra) yanına vardılar ve hakikat onun dilinden şu kelimelerle döküldü, “Evet ey Allah resulünün halifesi! Ben malını bire yedi yüz verene sattım. Şu ayeti okumadınız mı? ‘Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, bir başağın durumu gibidir ki, yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz tane var. Allah, dilediğine daha da katlar. Allah’ın rahmeti geniştir. O, her şeyi bilir.” (Bakara, 261). Hz. Osman bunun üzerine yüz deve yükü buğdayı Medine halkına dağıttı.
Mudarlılar’ın Hali ve Efendimizin Yüzünün Sararması
Cerîr bin Abdullah (ra) anlatıyor:
“Bir gün Peygamber Efendimizin (sas) huzurunda idik. O esnada Mudar Kabilesi’nden perişan bir topluluk çıkageldi. Gelenlerin üzerinde kaplan derisine benzeyen, alaca çizgili, basit bir aba vardı. Bu abayı delerek başlarından geçirmişlerdi. Yoksulluktan, neredeyse çıplak vaziyetteydiler. Onları bu derece fakir görünce Allah Resûlü’nün üzüntüden yüzünün rengi değişti. Hemen Bilal’e ezan okumasını emretti, Bilal sonra kamet getirdi ve Efendimiz (sas) namaz kıldırdı.
Akabinde hutbeye çıktı ve şu ayetleri okudu:
«Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan zevcesini var eden ve ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının! Şüphesiz ki Allah, hepinizi görüp gözetmektedir.» (Nisâ-1)
«Ey iman edenler! Allah’tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın.» (Haşr, 18)
Daha sonra:
Her bir fert, altınından, gümüşünden, elbisesinden, bir ölçek bile olsa buğdayından, hurmasından sadaka versin. Hatta yarım hurma bile olsa sadaka versin!» buyurdu.
(Peygamberimizin üzüntüden yüzünün sararması, ashaba o kadar tesir etti ki) Ensâr’dan bir adam, ağırlığından dolayı neredeyse kaldırmaktan aciz kaldığı bir torba getirdi. Ahali birbiri peşine sökün edip, sadaka vermek için sıraya girmişti. Sonunda yiyecek ve giyecekten iki yığın oluştu. Baktım ki Efendimizin (sas) yüzü gülüyor, sanki altın gibi parlıyordu…” (Müslim, Zekât, 69)
Ve Anadolu
Anadolu’da eski vakitlerde, tohum toprağa, kılınan iki rekât namazın ardından şu temenniyle bırakılırdı, ‘Kurdunan, kuşunan, eşinen, dostunan yemeyi nasîb et Ya Rabbi!’
Daha ekilme aşamasında iken nimeti paylaşmak niyetiyle toprağa atan insan, insanlığı yaşatıyor, insanlığa çok şey katıyor demektir.
Şimdi bir tohum gibi dünyanın dört bir yanına saçılan Anadolu’nun bu güzel insanları eminim ki, “Elimdeki avucumdakini kardeşimle yemeyi nasip et Ya Rabbi!’ diyerek başlıyor dualarına.
Yine Yanık Sesli Bir Bilal Ezan Okusa
Bugünlerde bazı kardeşlerimizin durumu, Mudar Kabilesi’nin insanlarının hali gibi adeta. Yüzlerimiz belki, onların halini görüp üzüntüden yüzü sararan Efendimizin (sas) yüzü gibi olmalı. Belki bir ezan okumalı Bilal gibi yanık sesli bir arkadaş, sonra bir Hacet namazı kılmalı cemaatle ve kardeşlerimize ne yapabileceğimizi planlamalıyız, elimizden gelenin ötesinde bir gayretle…
Ne buyuruyordu Efendiler Efendisi (sas) “Mahlûkata merhamet etmeyen merhamete mazhar olamaz.”
Yani paylaştığın kadar insansın!